Powered By Blogger

27 Şub 2013

Futbolun Mağmur Çocukları #2


     Yaşamdaki olmazsa olmazlardan biri sanırım merak duygusu. İnsan bir şeyi merak etmezse acaba nasıl olurdu diye düşünür dururum hep, merak ederim onu da. Hiçbir şeyin temelini araştırmayan, sorgulamayan, merak etmeyen ve dolayısıyla bilmeyen, bihaber insan daha tasasız olmaz mıydı ? The Matrix filmi ile "Ignorance is Bliss" olarak güzel insanlığımıza kazandırılan "Cehalet erdemdir" sözü var mesela. Cehalet gerçekten de eksiksiz mutluluk mudur ? Vicdan ile gelen insan olma erdemini yitirmemiş bir cehalet acaba dünyadaki düzene karşı en ideal çözüm değil midir ? Bütün bunların cevaplarını tam olarak veremiyorum ancak insanoğlunun derdinin asla bitmeyeceğini düşünüyorum. Tasasızlık bana çok uzak geliyor nedense. Bahsettiğim vicdan unsuru bile bir çok derdin sebebi olabilir. Ayrıca günümüz imkanlarında da merak etmemenin, merak edip araştırmamanın en büyük aptallık olduğu kanaatindeyim.


                                

     Bu sıralar merak ettiğim şeylerden biri ise solak olma durumu. Sol eliyle poşet taşırken, çorba karıştırırken bile zorlanan ben solak arkadaşlarımı gördükçe deliler gibi imreniyorum. Hele bir de sol eliyle yazı yazan, yemek yiyen insan sağ eliyle kusursuz taş atıp iğne deliğinden bir seferde iplik geçirince yemin ederim aklımı oynatıyorum. İnsanı farklı kılan özellikler listesinden iki elini birden kusursuz kullanmak isimli madde ne de mükemmel bir şeydir demeden geçemeyeceğim.

     Solak olmayı bana göre cazip kılan ve hoşuma gitmesini sağlayan şeylerden biri annemin solak olması, biri de Gheorghe Hagi. İkisi de küçüklük kahramanlarımın arasında yer alıyor yani. Hagi'nin o kendi iradesi olduğuna inandığım sol bacağı beni çok etkilemiştir geçmişten bugüne. İşte bu solaklık merakı beni sol ayaklı kalecilere karşı sempati duymaya sevk etti. Son dönemde fazla dikkatimi çekiyorlar ve yine son dönemde başarılı olmuş takımların kalecileri olmaları da tesadüf olmasa gerek. 2008 ve 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası ile 2010 Dünya Kupası şampiyonu İspanya Milli Futbol Takımı'nın ve son La Liga şampiyonu Real Madrid'in kalecisi Iker Casillas, son Şampiyonlar Ligi şampiyonu Chelsea'nin kalecisi Petr Cech, son Avrupa Ligi şampiyonu ve son Avrupa Süper Kupası'nı müzesine götüren Atletico Madrid'in kalecisi Thibaut Courtois, 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası yarı finalisti Portekiz Milli Futbol Takımı'nın ve Sporting Lizbon'un kalecisi Rui Patricio, 2010 Şampiyonlar Ligi ve Serie A şampiyonu Inter'in kalecisi Julio Cesar, geçmiş dönemden 2002 Dünya Kupası şampiyonu Brezilya'nın kadrosunda bulunan ancak sakatlığı nedeniyle oynayamayan Dida, 1998 Dünya Kupası'nı kazanan Fransa'nın kalecisi Fabien Barthez gibi isimler aklınıza gelebilecek basit örnekler.

                                  

     Peki nedir son yıllarda solak kalecileri bu kadar başarılı kılan ? Bence bu sorunun cevabı, artık sol ayaklı golcünün kalmaması. Sağ ayaklı golcüler kalecinin soluna doğru şut çekme konusunda daha etkililer ve bu da solak kalecileri başarılı yapan en önemli unsurların başında geliyor. Acaba şu an Lionel Messi ve Robin van Persie dışında etkili, maçın kaderini tayin edebilecek bir solak golcü gösterebilir miyiz ? Hugo Almeida mı ? Durumu ortada. Andy Carroll mı ? Pek zannetmiyorum. Olivier Giroud mu ? 27'sinden sonra olmayacak gibi duruyor. Giuseppe Rossi, Lukas Podolski ve Arjen Robben ? Golcü olmaktan çok hücuma katkı veren ceza sahası önü oyuncuları olmak onları tanımlıyor. Belki Fernando Llorente bu konuda örnek gösterilebilir ancak onun sağ ayağının sol ayağına nazaran daha kuvvetli olduğunu hepimiz biliyoruz. Alvaro Negredo ise Llorente'nin aksine sol ayağı daha kuvvetli fakat bahsettiğimiz yeterliliğe uzak bir oyuncu. Bir de Romelu Lukaku umut vaat eder gibi de ne kadar tutacak bilinmez.

     Bu hususların ve örneklerin ışığında yazının başlığına dönmek gerekiyor. Futbolu bırakan, futbolcu olduğu dönemde kadri bilinen ancak günümüzün gençliği tarafından pek hatırlanmayan ve bazı orta yaş futbolseverlerin unuttuğu bir isimden bahsedeceğiz aslında bu yazıda. Sol ayağı inanılmaz kuvvetli olan ve tüm zamanların en iyi solak golcüleri sıralamasında kendine üst sıralarda yer bulabilecek biri. O zamanın mağruru, bugünün mağmuru bir adam. Şu sıralar ülkesinin başkenti Zagreb'e yerleşmiş olan, kendi adını taşıyan bir futbol akademisi bulunan ve Hırvatistan Futbol Federasyonu'nun başına geçen bir eski futbolcu. Kahramanımız 1 Ocak 1968 Hırvatistan/Osijek doğumlu ve Avrupalılar'ın Superman'i çağrıştırmasından ötürü "Sukerman" diyerek andıkları Davor Suker.

                                                 

     Futbol tarihimizin kaderini çizen adamlardan biri esasen Davor Suker ve bu sebepten bir çoğumuz onun adını asla unutamıyoruz. Galatasaray ile Arsenal arasında oynanan 1999-2000 sezonu UEFA Kupası Finali'nin penaltı vuruşlarında Arsenal adına ilk penaltıyı kullanıp kalenin sağ direğine nişanlayan ondan başkası değil. Penaltılar sonunda Galatasaray Avrupa'nın kulüpler bazında en büyük ikinci kupasını müzesine götürürken, Suker Hakan Şükür tarafından teselli edilecekti. Biz her ne kadar Hakan Şükür'ün futbolculuk hakkını kendi ülkemizde versek bile genel futbol piyasası ve Avrupa piyasasında saygıyı hak ettikleri kadar göremeyen iki büyük golcünün yan yana gelişi demekti bu.

     Davor Suker'in gençlik yılları doğduğu şehrin takımı olan NK Osijek'in alt yapı takımlarında geçiyor. NK Osijek Jurica Vranjes, Marko Babic, Danijel Pranjic ve Domagoj Vida gibi oyuncular çıkarmış bir takım ancak dünya futboluna en önemli katkıları tabii olarak Suker. Ayrıca Galatasaray ile Sporting Lizbon arasında 2001-2002 sezonu başında gerçekleşen takasta Mario Jardel'e karşılık Mbo Mpenza, Pavel Horvath ile beraber gelen Robert Spehar da NK Osijek çıkışlı. (Spehar yalnızca Malatyaspor deplasmanında ikinci yarı Galatasaray forması giyip devre arasında Standard Liege'e gitmişti.)[1]

     Yine NK Osijek formasıyla profesyonelliğe adım atan Hırvat golcü 1984-1989 yılları arasında 91 maça çıkıp 40 gol atıyor. 1988-1989 sezonunu 18 golle bitirerek Yugoslav Birinci Ligi'nde gol krallığına ulaşıyor ve sezonun sonunda Dinamo Zagreb ile anlaşıyor. Dinamo Zagreb kariyeri 2 yıl sürüyor ve burada da 60 maça çıkıp 34 gol kaydediyor. Osijek forması giyerken Yugoslav Birinci Ligi'nde şampiyonluğa yaklaşamayan Davor Suker, Dinamo Zagreb formasıyla bu unvana çok yaklaşıyor fakat hem Dinamo Zagreb sezonları Kızılyıldız'ın arkasında ikinci bitiriyor hem de Suker gol krallıklarını dönemin efsane oyuncularından Kızılyıldız'ın Makedon oyuncusu Darko Pancev'e kaptırıyor.[2]

     1991 yılında İspanya'dan gelen teklifi değerlendirerek La Liga macerasına başlıyor. Sevilla'nın teklifini kabul eden Suker, La Liga'daki ilk maçına 17 Kasım 1991 tarihinde Espanyol'a karşı çıkıyor. 1991-1992 sezonunu 22 maçta 6 gol ile kapatan golcü sonraki sezon 33 maça çıkıp 13 gol atıyor.[3]


                                             


     Asıl patlamayı 1993-1994 sezonunda yapıyor ve ligde 24 gol kaydediyor. Bu ona 30 golle gol kralı olan Barcelonalı Romario'nun arkasında ikincilik getiriyor fakat performansı Sevilla'nın Avrupa arenasına sıçraması için yeterli olmuyor. 1992-1993 sezonunu Atletico Madrid ile aynı puanda bitirmesine karşın ikili averaj sonucu 7. bitiren Sevilla, 1993-1994 sezonunu da Athletic'in 1 puan arkasında 6. bitirerek Avrupa kupalarına katılamıyor.[3]

     Ancak şeytanın bacağı 1994-1995 sezonunda kırılıyor. Suker gol krallığı yarışında attığı 17 golle Real Sociedad forması giyen Vladimir Gudelj ile üçüncülüğü paylaşıyor ve Sevilla ligi Espanyol ve Real Zaragoza ile aynı puanda bitiriyor. Önceki sezonun Kupa Galipleri Kupası şampiyonu olan Real Zaragoza direkt Avrupa kupalarına katılırken ikili averajda geride bıraktığı Espanyol'un önünde 5. olarak uluslararası turnuvalara merhaba diyor Sevilla Suker'in sayesinde.[3]

     1995-1996 sezonunda ligi 12. bitiren takımı adına 16 gol kaydeden Suker, gol krallığı yarışında bu kez geride kalıyor. Tenerife'den Juan Antonio Pizzi 31 gol kaydederek krallık tacını giyerken Valencialı Predrag Mijatovic 28 golle ikinci oluyor. İlk 3'ü tamamlayan isim ise 25 gol atan Deportivolu Bebeto. Kendisi adına başarılı geçen 5 sezonluk Sevilla macerasında 153 maça çıkıp 76 gol kaydediyor ve bu performans onu 1995-1996 sezonunu 6. sırada bitirerek kötü bir sonuç elde eden Real Madrid'in kadro yapılanması doğrultusunda transfer listesine sokuyor.[3]

     1996-1997 sezonuna Real Madrid'in teklifine evet diyerek başlıyor. Real Madrid formasını sırtına geçiren Hırvat golcü o yıl 24 golle gol krallığı yarışını üçüncü sırada tamamlıyor ama performansını sabit tutmak başarısından daha farklı bir şey kazanıyor bu sezonda Suker; şampiyonluk. Real Madrid ligi Barcelona'nın 2 puan önünde lider bitirerek şampiyonluğa ulaşıyor ve Davor Suker takımının en çok gol atan oyuncusu olarak bu başarının baş mimarlarından biri oluyor. Aynı zamanda kariyerindeki ilk şampiyonluğa da ulaşıyor. Suker'den yoksun kalan Sevilla ise ligi 20. sırada bitirerek küme düşüyor.[3]

                                  

     1997-1998 ve 1998-1999 sezonlarında forma şansı bulamamaya başlıyor Sukerman. Raul Gonzalez ile Fernando Morientes'in üstün formları onu yedek kulübesinin gediklilerinden biri haline getiriyor ve iki sezonda toplam 14 gol atabiliyor. Ayrıca ilgili sezonlarda şampiyonluk ezeli rakip Barcelona'ya kaptırılıyor. Suker'in bu dönemdeki tek başarısı 1997-1998 sezonu Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu. Grup aşamalarındayken ikisi Olimpiakos'a, ikisi Porto'ya olmak üzere 4 gol kaydeden oyuncu bir de kulüpler bazında bir Avrupa şampiyonluğu ekliyor kariyerine.[3]

                                   

     İspanya'da geçen toplam 8 yılın bilançosu 239 maçta 114 gol olarak çıkarılıyor Suker için.[3][6] 1999-2000 sezonunda ise Premier League'e uzanıyor Hırvat, kulübü Arsene Wenger'in Arsenal'i. Lig dahilinde 22 maça çıkıp 8 gol atıyor. Toplamda 39 maçta 11 gol atan Suker, Thierry Henry'nin arkasında kalıyor ve yedek kulübesinden kurtulamıyor yine. Arsenal de ligi Manchester United'ın 18 puan gerisinde 73 puan ile 2. sırada tamamlıyor.[5] O sezon bir de UEFA Kupası'na katılan Arsenal, Danimarka'nın Kopenhag şehrindeki Parken Stadı'nda oynanan finale kadar uzanıyor ancak normal süresi 0-0 biten karşılaşmayı penaltılarda 4-1 kaybediyor. Davor Suker; Thierry Henry, Tony Adams, Marc Overmars, Emmanuel Petit, David Seaman gibi arkadaşlarıyla beraber kupayı Bülent Korkmaz ile Hakan Şükür'ün ellerinde yükselirken görüyor.

     Yedek kulübelerine alışamayan Suker takip eden sezonu West Ham United formasıyla geçirmeye karar veriyor. Burada da istediği süreleri alamayan yıldız futbolcu 11 maça çıkıp yalnızca 2 gol atıyor.[5] 2001-2003 yılları arasında da 1860 Munich forması giyiyor. Bunun sebebi ise 2002 Dünya Kupası'na katılacak takımın bir parçası olmak ve son kez milli formayı büyük bir turnavada sırtına geçirmek olarak gösteriliyor. Alman ekibinin formasıyla çıktığı 25 maçta 5 gol atıyor yalnızca. Bu durak futbol kariyerinin sonu anlamına geliyor aynı zamanda.

                                               

     Milli takımlar kariyeri ise belki kulüp takımları kariyerinden biraz daha üst seviyede Davor Suker'in. 1987 yılında Dünya Gençler Futbol Şampiyonası'nı kazanan Robert Prosinecki, Robert Jarni, Zvonimir Boban, Igor Stimac ve Predrag Mijatovic gibi futbolcuları barındıran Yugoslavya 20 Yaş Altı Milli Takımı'nın bir parçası olmayı başarıyor. 1990'da ise Yugoslavya 21 Yaş Altı Milli Takımı'nın kaptanı olarak Avrupa ikinciliği elde ediyor. O kadroda ise 1987'deki oyunculara ek olarak Dejan Savicevic, Sinisa Mihajlovic, Alen Boksic bulunuyor fakat turnuvanın oyuncusu yine Suker oluyor.[4]

     Yugoslavya Milli Takımı'ndan ayrılma kararı alan Hırvatlar, Hırvatistan Milli Takımı olarak ciddi başarılar yakalıyorlar. 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası'na Yugoslavya yerine katılan Hırvatistan, grup aşamasında Portekiz, Danimarka ve Türkiye ile eşleşiyor. Grupta 6 puan toplayarak ikinciliği kapan Hırvatlar çeyrek finalde eşleştikleri Almanya'ya 2-1 yenilmekten kurtulamıyor. Çeyrek final maçındaki tek golü Suker kaydederken, grup aşamasında Danimarkalı Peter Schmeichel'a attığı aşırtma gol ise hala Avrupa Şampiyonaları'nda atılmış en güzel gollerden biri olarak gösteriliyor. Ayrıca turnuva boyunca 3 gol atan Davor Suker, şampiyona kadrosuna seçiliyor.[7]

                                  

     1998 Dünya Kupası ise tam bir başarı öyküsü. Arjantin, Jamaika ve Japonya'nın bulunduğu grubu 6 puan ile 2. sırada tamamlayan Hırvatistan bir üst turda Romanya ile eşleşiyor. Grup aşamasında 2 gol kaydeden Davor Suker bu maçta da sahne alıp attığı penaltı golüyle maçın 1-0 Hırvatistan lehine sonuçlanmasını sağlıyor ve çeyrek final kapısı açılıyor. Çeyrek finalde Almanya ile eşleşen Hırvatlar adeta 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın intikamını alıyor ve 3-0 gibi net bir skorla Almanlar'ı eziyor. Maçın son golü ise Suker'in ayağından geliyor. Yarı finalde Fransa ile eşleşiyorlar. Bu maçta Suker'in attığı gol ile 1-0 öne geçmelerine karşın Thuram'ın iki golüne engel olamıyorlar ve Üçüncülük Maçı'na çıkmak zorunda kalıyorlar. Brezilya'nın penaltılarla elediği Hollanda'yı 2-1 ile geçen Hırvatistan Dünya Üçüncüsü olarak beklenmedik bir başarıya imza atıyor. Maçtaki son golü atan Davor Suker ise attığı 6 gol ile turnuvanın gol kralı oluyor ve Altın Ayakkabı sahibi oluyor.[4] Bu performans tıpkı 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda olduğu gibi onu turnuva kadrosuna dahil ediyor. Hırvatistan'ın bu başarıyı sağlayan kadrosunda Suker'in yanı sıra Anthony Seric, Igor Stimac, Slaven Bilic, Robert Prosinecki, Zvonimir Boban, Marijan Mrmic, Robert Jarni, Igor Tudor, Zvonimir Soldo, Mario Stanic, Aljosa Asanovic, Dario Simic, Goran Vlaovic gibi oyuncular dikkat çekiyor.[7]

     2000 Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılamayan Hırvatistan, 2002 Dünya Kupası'ndaysa Meksika, İtalya ve Ekvador ile eşleşiyor ve gruplardan çıkamayıp hayal kırıklığı yaratıyor.[7]

     Velhasılıkelam; FIFA tarafından yaşayan tüm zamanların en iyi 125 futbolcusu arasında gösterilen, UEFA tarafından ülkelerinin son 50 yıllarına damga vuran oyunculara verilen UEFA Jubilee Award'a layık görülen, Hırvatistan'da 1992, 1994, 1995, 1996, 1998 yıllarında Yılın Futbolcusu seçilen ve aynı ödülü 1997 yılında Robert Prosinecki ile paylaşan, 1998 yılında Hırvatistan'da Yılın Sporcusu seçilen bir adamdan bahsediyoruz. Kulüp bazında çıktığı toplam 465 maçta 206 gol atmış[6], 69 maç 45 gollük performans Hırvatistan Milli Takımı'na ait olmak üzere uluslararası düzeyde de 77 maç 52 gol şeklinde istatistikleri bulunan bir futbolcu.[4]

     Bazılarının Osijekli Büyücü dedikleri Davor Suker oynadığı dönemde futbola damgasını vurmayı başarmış bir insandı ancak başta da söylediğimiz gibi bir çok insan onun başarılarını, onun yeteneklerini bugün hatırlamıyor bile. Futbolu futbolluktan çıkarıp bir kültür haline getiren adamlardan biri olması ve bizim hala o kültürü yaşatmaya çalışıyor olduğumuz düşünüldüğünde bu durum hoşuma gitmiyor da değil. Evet bugün bir çok insan futbolun bir yaşam biçimi olmasını veya kişinin kültürünü oluşturan etkenlerden biri haline gelmesini gülerek karşılıyor fakat unuttukları şey futbolun asla sadece futbol olmadığı.

                                  

     Giydiği kareli Hırvatistan formasının çocukluğumda bir arkadaşımda olması, onu zihnimden çıkaramamam ve o formaya sahip olmayı çok fazla dilediğimi düşünürsek eğer bendeki yeri bambaşka Davor Suker'in. Öyle de olmaya devam edecek.

     Bir de kısa ve öz olarak not düşmek gerek; kaçırdığın penaltı için çok teşekkür ederiz Sukerman.




[1]: http://www.national-football-teams.com/v2/player.php?id=10686
[2]: http://www.rsssf.com/tablesj/joegtops.html
[3]: http://www.lfp.es/Estadisticas/evolucion.aspx
[4]: http://www.fifa.com/worldfootball/statisticsandrecords/players/player=155711/
[5]: http://www.premierleague.com/en-gb/matchday/league-table.html
[6]: http://www.national-football-teams.com/v2/player.php?id=14306
[7]: http://www.fifa.com/worldcup/archive/index.html

Hiç yorum yok: