Powered By Blogger

12 Eyl 2012

Popülizmin Kitle Ruhu Anlayışı

Türkiye'de internetin ve sosyal medyanın gelişiminin başlangıcı on seneden öncesine gitmez sanırım. Özellikle iletişimin gelişmesiyle insanlar daha paylaşımcı ve dolayısıyla daha kollektif olmaya başladılar. Facebook, twitter, vs. sayesinde insanlar birbirleriyle ortak noktalarını keşfediyor ve fikirlerini paylaşıyorlar. Sadece paylaşmakla da kalmıyor, birleştiriyorlar ve ortaya beklenmedik bir güç çıkıyor. Dünya çapında Arap Baharı ve Wall Street İşgali sosyal medyanın kitle oluşturmadaki en çarpıcı örnekleri. Ülkemizde ise 3 Temmuz süreci sırasında ortaya çıkan etkisi haricinde oldukça şaşırtıcı ve -biraz yorum da katarsam- gereksiz konularda kamuoyu oluşturdu.


Türkiye'de insanlar neden twitter kullanmaya başlıyor bilmiyorum ama hayranı oldukları, takip ettikleri ünlülerle doğrudan iletişim kurma amacı birinci sırada olabilir. Futbol oyuncuları da bundan paylarını alıyorlar elbette. Ayrıca twitter'ın kullanılış amacı hakkında Türkiye TT listesi açık bir ipucu sunuyor bize. Futbol bu ülkenin maalesef tutkusu değil, takıntısı. Dolayısıyla sosyal medya da bu uğurda bir araç olarak kullanılıyor ve doğrusu heba oluyor. En son örnekleri Kocaman-Alex ve Avcı-İnan olaylarıydı.


Bu olayları yorumlarken, öncelikle twitter'ın Türk kullanıcılar tarafından nasıl göründüğünü algılamak lazım. Bugün twitter özelinde sosyal medya, insanların güncel olaylar hakkında ahkâm kestiği, amiyane tabirle "aforizma kastığı" bir platform. Üstelik birincil amacı bilgi almak olması gerekirken... Güncel olaylar hakkında bilgi edinmek amaçlı sosyal medyada gezinirken özgün fikirli olmayan insanlarımızın band-wagon etkisiyle ortada hazır bulunan bir fikri destekleyen bir yorumla katkıda bulunması, bir fikri çok kolay dominant hâle getiriyor. Böyle olunca tabi popüler olan bir fikir tabiri caizse çığ gibi büyüyor. Öyle ki, zaten balık hafızalı olan toplum kendi kalıplarını bile gözünü kırpmadan -ve aslında farkında olmadan- kırabiliyor.

Selçuk İnan geçen senenin en formda oyuncusu olarak 2014 Dünya Kupası elemeleri grubunda Hollanda maçında görev almadığında belki de kendisinin bile beklemediği bir tepki geldi sosyal medya kullanıcılarından. Abdullah Avcı'nın neden oynatmak istemediği mantıklıydı, sonuçta Millitakım'ın kadrosundaki 4 orta saha oyuncusu da üst düzey, kariyerli futbolculardı ve hepsinin oyun stilleri birbirinden farklıydı. Ancak kabul edelim etmeyelim, bu tepkinin çıkış noktası kulüpçülüktü. Garip olan ise gösterilen bu tepkiye destek vermek için herkesin bahanesinin olmasıydı. Abdullah Avcı'yı sevmeyenler, Emre'yi sevmeyenler, oyun sistemini sevmeyenler vs. Dolayısıyla tepki de, futbolcu da abartıldı bu süreç içerisinde. Öyle ki Selçuk İnan dün akşam Estonya'ya karşı oyuna girdiğinde tribünlerde bir rahatlama oldu adeta. Hatta kaleciye geri pas yapmasına rağmen alkış aldı ki bu topraklarda daha önce hiç şahit olmadığım bir olaydı.

 Neticede, Abdullah Avcı ilk düelloda erken pes etmeyeceğini gösterdi. Bu dillendirmekte olduğu değişim süreci için kendisine avantaj sağlayacak bir özelliği olabilir ancak inatlaşmak da kötüdür. Twitter'da insanlar ne yazarsa yazsın, hiçbiri Abdullah Avcı'dan daha iyi biliyor olamaz bana göre ve Selçuk İnan'ı oynatmamakta olduğu gibi oynatmak da onun tasarrufudur. Yalnız bunu yaparken işleri iyi yürütse iyi olur, kötü sonuç aldıkça futbolu bilmemekle itham edilecek zira.


Hiç yorum yok: