Powered By Blogger

6 Eyl 2012

Futbolun Mağmur Çocukları #1


Hepinizin Silver Surfer'a en azından kulak aşinalığı vardır. "İnsanlar ilkel cehaletlerinin tutsaklığı içinde farklı görünene nefret duyuyorlar." ve "Barışı arzuladıklarını söylüyorlar ama daima savaşıyorlar, aşkı arayıp nefretten vazgeçmiyorlar." cümlelerini kurarak benim için çizgi karakterler dünyasının "mahalledeki en babacan adam" kahramanı olmuştur. Kendisini okumuş veya izlemiş olanlarınız olabilir ancak ne yurdumuzda ne de yurt dışında hiçbir zaman hak ettiği değeri görmemiştir kanaatimce. Peter Parker (Spider-Man) isimli öğrenciden bozma gazeteciye ya da Bruce Banner (Hulk) isimli genetik araştırmacısına gösterilen ilginin çeyreği bu adama gösterilmiş olsaydı tarihe damga vurabilirdi düşüncesindeyim ve bu düşünce geçenlerde arkadaşımla yaptığım bir sohbet sırasında kafamı kurcalayarak "Başka kimler arka plana atıldı acaba bu zamana kadar?" sorusunu aklıma getirdi.




Şöyle bir zihninizdeki isimlere göz atarsanız spor, sanat, siyaset, edebiyat ve bir çok alanda hak ettiği değeri göremeyen insan sayısının çok fazla olduğunu fark edebilirsiniz. Sanat alanında Iron Maiden'ı kuran ancak sonrasında on parmağında on marifet Bruce Dickinson'ın arkasında kalan Steve Harris, siyasette Güney Afrika'nın sembol isimlerinden biri olan fakat Nelson Mandela'nın arkasında kalan Desmond Tutu, sporda basketbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi kariyerli ve efektif oyuncularından biri olan ancak efsane Michael Jordan'ın arkasında kalan Scottie Pippen, edebiyatta İkinci Yeni hareketinin en tanınan ismi Cemal Süreya'nın arkasında kalan Turgut Uyar ile Sezai Karakoç gibi isimler benim aklıma gelen ilk örnekler. Bu şahsiyetler popülaritenin kurbanı olanlar listesinde başa oynayabilecek olmalarına karşın benim gibiler için daima gönüllere kurdukları taht daha yukarılarda olacak. Çünkü benim gözümde onlar mehtabı anlamlı kılan denizler.

İşte bu insanların bir de futbol kolu var ki gerçekten tarihe geçebilecek unutmuşluklar burada söz konusu oluyor. Yukarıda özellikle futboldan örnek vermeyerek kafamdaki planı baltalamak istemedim. Plan şu; futbolun mağmur çocuklarıyla ilgili numaralandırılmış bir yazılar silsilesi. Sanılanın aksine güncel Türkçe'de kibirli anlamında kullanılan mağrur kelimesinin sahiplerine inat Osmanlıca'da şöhretsiz manasındaki mağmur kelimesinin sahiplerini anmak gerektiğini düşündüğümden, aralıklarla onları anlatacağım bir süreci başlatıyorum.

İlk mağmurumuz, hatırlanması gerekenimiz gerçekten oynadığı dönemlerde kendi taraftarları dışında yeterli ilgi görememiş bir isim. Her zaman genç gözüktüğü için "The Baby-Faced Assassin" lakabıyla anılan, başarılarla dolu bir kariyeri arkasında bırakmış kusursuz bir golcü; 26 Şubat 1973 Kristiansund/Norveç doğumlu Ole Gunnar Solskjær.

Uzun yıllar sürecek serüvenin başlangıcını diğer futbolcuların neredeyse tamamında görüldüğü üzere doğduğu şehrin takımı Clausenengen FK formasıyla yapıyor Norveçli. Clausenengen FK şu an Norveç 4. Ligi'nde mücadele ediyor fakat Ole Gunnar Solskjær dışında birkaç ünlü futbolcu daha dünya pazarına sunmuş bir kulüp olduğunu da belirtmek gerek. Bunlardan bizim hatırlayabileceklerimiz 1997-2002 seneleri içerisinde Liverpool ve Tottenham Hotspur formalarını giyen Oyvind Leonhardsen ile 2001-2002 sezonunda Beşiktaş forması giymiş tanıdık bir isim Arild Stavrum. 1990 yılında profesyonel kariyerini yine aynı kulüpte başlatan Solskjær 1994 yılına kadar oynadığı 109 maçta 115 gol atma başarısını gösteriyor fakat gerçek etkisini 17 yaşındayken düzenlenen Otta-Cup esnasında gerçekleştiriyor.[1]



Tabii olarak bu performans büyük kulüplerin dikkatini çekiyor ve ilk transferini doğduğu yere yakın bir kulüp olan Molde FK ile anlaşarak gerçekleştiriyor. Burada 38 maçta 31 gol performansına ulaşıyor 1994-1996 yılları arasında ki 1994 yılında Molde FK üçüncü kez Norveç Kupası finaline kalıp kupayı kazanma başarısı gösteriyor 3-2'lik Lyn maçı sonucunda ve bununla başlayıp 2000'deki Şampiyonlar Ligi katılımlarına kadar olan sürece "The Silver Generation" adını veriyorlar.[2] Bu dönemde kısa süreli olarak yer almış olsa bile büyük pay sahibi olanlardan biri de Ole Gunnar Solskjær haliyle ve bu sayede son transferini gerçekleştiriyor ünlü forvet. Üstelik çocukluğunda tuttuğu Liverpool taraftarlarınca pek sevilmeyen kulüplerden birine giderek.[3]

Sir Alex Ferguson ile futbolu bilmeyenlerin bile tanışıklığı vardır. Bir teknik direktör olarak daha sağlıklı bir kariyer tahayyül edilemez ancak onu orada tutan kesinlikle futbolcu kumaşından bizim bildiğimiz boyutların ötesinde anlaması desek kimse itiraz etmez sanırım. Eric Cantona, Ryan Giggs, Roy Keane, Paul Scholes, Peter Schmeichel, Denis Irwin, David Beckham, Neville Bros., Cristiano Ronaldo, Diego Forlan ve daha aklınıza gelebilecek bugünün bir çok dünya yıldızı henüz fark edilmemişken, onun üstün yetenek yargılayabilme özelliği sayesinde piyasaya sunuldu. Bu yetenek avcısı adamın son gözdesi Solskjær'di ve Kırmızı Şeytanlar'ın 20 numaralı formasını sırtına geçirdikten sonra kariyerini noktalayacağı 11 sene sonrasına kadar harikalar yarattı. Sir Alex Ferguson neden bunca yıldır Manchester'ın kırmızı yakasında olduğunu daha o zamanlarda kanıtlıyordu adeta.




1996-2007 yılları arasında giydiği Manchester United formasıyla kazandığı 6 Premier League şampiyonluğu, 2 Federasyon Kupası, 3 FA Community Shield, 1 Kıtalararası Kupa ve 1 Şampiyonlar Ligi Kupası var. 235 maçta 126 gol atmış. Attığı 126 gol sizi yanıltmasın, kesinlikle daha fazlasını atabilecek kapasiteye kesinlikle sahip ancak yaşadığı diz sakatlığı onu bir süre futboldan mahrum bırakıyor. Üstelik yaşadığı sakatlığın başlangıcı Barcelona'da Bayern Münih ile oynadıkları ve son saniyelerde Teddy Sheringham ile kendisinin golleriyle 2-1'e dönen o efsane 1999 Şampiyonlar Ligi Finali'nde. Attığı golden sonraki sevinci esnasında dizleri üstünde kaydığı için oluşan hasar 2003'teki Panathinaikos maçında tam olarak ortaya çıkıyor ve 19 aylık bir ara vermesi gerekiyor. Döndükten sonra gösterdiği performans eskiyi aratmayacak cinsten. Hepimiz hatırlıyoruz o dönemleri, bizim kuşağımız ne mutlu ki yetişebildi onun olgun futboluna. 3 yıl daha oynadıktan sonra 2007 senesinde futbolla vedalaşmak zorunda kalıyor. Ferguson'ın yarattığı masallardan biri daha son buluyor. Bu arada 1999 yılında başlayan rahatsızlıklardan 4 yıl boyunca büyük boyutlarda etkilenmemesi de nasıl bir profesyonel olduğuna iyi bir örnek teşkil ediyor sanırım. 

Norveç Milli Takımı formasıyla da 67 maçta 23 golü bulunan efsane, günümüzün çok yönlü futbolunda aranan özelliklere o dönemde sahipti. Sağ açık, sol açık, forvet arkası ve santrfor özellikleri taşıyan, futbol karakteri üst düzey olan bir futbolcuydu. Harika bitiriciliğinin yanı sıra akıl dolu paslarıyla da izleyenleri büyülüyordu ancak hiçbir zaman yedek kulübesinin gediklisi olmaktan kurtulamadı. Eric Cantona'lı dönemde, Andrew Cole ve Dwight Yorke'lu dönemlerde Ferguson'ın yanında oturdu. Daha sonrasında da Ruud Van Nistelrooy tarafından kesildi fakat hiçbir zaman şikayet etmeyip profesyonelliğini gösterdi. Beckham'ın sakat ya da cezalı olduğu dönemlerde hiçbir tepki vermeden açıktaki rolünü de başarıyla yerine getirdi. Şahsen kendisine olan hayranlığım kariyeri ve teknik özelliklerinin yanı sıra mütevazı karakterinden de geliyor. Evet Manchester United taraftarlarınca sonsuza dek hatırlanacak isimlerin başında geliyor ama dünya futbolu ona hak ettiği değeri hiçbir zaman vermedi. Bu sürekli tevazu gösteren Norveçli adamın totalde görev aldığı 449 maçta attığı 295 gol hiçbir zaman "yeterince" konuşulmadı. Konuşulmasın zaten, bırakın onu övüp hatırlamak bize kalsın.




Şu sıralar eski takımı Molde FK'nın başında teknik direktörlük yapıyor Ole Gunnar Solskjær ve geçen sene takımı tarihinde ilk kez şampiyon yapmayı başardı. Anlaşılan aktif futbol yaşantısındaki başarıları teknik direktörlük kariyerinde de sürdürebilecek kapasiteye sahip. Yine kulübede ama bu kez futbolculuğundaki sıçramayı yapmasını sağlayan Molde FK adına, kurmay olarak.

Kim bilir belki Sir Alex Ferguson'dan sonra Manchester United'ın başına geçer. Eminim rakipler Katil'in dönüşünden keyif almayacaklardır fakat hem Old Trafford tribünleri için hem de benim için bundan daha güzel bir şey düşünülemez.









[1]  http://snl.no/.nbl_biografi/Ole_Gunnar_Solskj%C3%A6r/utdypning
[2]  http://www.moldefk.no/1990-1999/article/4xam84bdgjoh1r7l9hepxy4zt/title/1995-var
[3]  http://www.imdb.com/name/nm1403539/bio

Hiç yorum yok: