Benim için artık bir yazı yazmak çok zor. Bunu bu yazıya başlarken fark ediyor olmak üzüntü verici ancak en azından birşeylerin farkına varmak teselli ediyor. Farkında olduğumuz bir diğer şey ise bunun nedeni. Sosyal paylaşım siteleri sağ olsunlar, insanların fikirlerini olabildiğince az kelimeyle anlatmalarını zorunlu kılıyor. Oysaki onca tartışmanın içinde bilmiyorlar ki yerinde ve sınırlama olmadan yazılmış bir yazı belki ifadenin en güzel biçimidir. Bu hengameyi anmışken, yazının konusuna da girizgah yapmanın yeridir. Gündemi takip eden herkesin şak diye bileceği üzere, üç senedir ne zaman patlak vereceğini merak ettiğim sorun üzerine insanlar tartışıyor bu günlerde. "Alex" başlığı altında "Aykut Kocaman" tartışılıyor ama en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim, tartışılan aslında Aykut Kocaman da değil.
Zamanı birazcık geri saralım.
2007-2008 sezonunda Avrupa'da tarihe geçecek bir koşu yapan Fener'in taraftarının belki de hevesi kursağında kalmıştı sene sonunda. Asırlık tarihinde belki ilk defa o kadar cesur ve göze hoş gelen futbol oynayan takımın teknik direktörü, bugün bile hâlâ yapılan kronik hatalar yüzünden, "yürüye yürüye kazanması gereken şampiyonluğu" kaybedince -ki bu mantık yazıdaki eleştirinin temelini oluşturuyor, not etmek lazım- Fenerbahçe teknik direktör değişimine gitti. "Değişim" deyip geçmemek lazım. Fenerbahçe'de değişimler sancılıdır, çünkü her değişim yeni bir değişimin habercisidir. "Her yeni başlangıç bir son" klişesi Fenerbahçe için ortaya atılmıştır, kısır bir döngü vardır. Zico gelirken de temeli olan, bilinçli bir değişim süreci yoktu; Aragones ve tekrar Daum diyerek o gittikten sonra da olmadı. Ta ki Aykut Kocaman'a kadar. Hatta hâlâ hatırlarım, Aykut Kocaman'ın resmi internet sitesine verdiği ilk röportajın başlığıydı "Değiştiğimizi biz değil başkaları söyleyecek."[1] Ah Aykut Hocam ah!
Kocaman'ın geldiğinde verdiği demeçler ve yaptığı transferler bir şeye işaret ediyordu; Fenerbahçe hızlı oynayacaktı. Barcelona'nın öncülüğünü yaptığı lanet olası "4-3-3" akımının Türkiye'deki yansımaları olarak herkesin dilinde olansa elbette ki dizilişti. Ve bir de Alex'in oyun tarzı. Yeri gelmişken Barcelona'nın oyun stilinin hızlı değil, belki seri olduğunu ve dizilişten bağımsız olduğunu düşündüğümü de vurgulamam gerek. Rijkaard dönemindeki oyuncu dizilişi ve oyuncu rolleri ve profilleri ile akımın zirve gördüğü yıllarda Guardiola döneminde diziliş, rol ve profillerin en azından birebir aynı olduğunu düşünmüyorum. Ama Türkiye'de kalıpları kırmak çok zordur. Barcelona'da Alex tarzı bir "10 numara" yoktu ve %100 4-3-3 oynamak isteyen Kocaman'ın planlarında da "her aklı başında 4-3-3 uzmanı teknik direktörde olduğu gibi" Alex'e yer olamazdı herhalde. Belki de kırılma noktası burası.
Kocaman'ın, belki ilk aylarında olabilir ama, ilk senesinde Alex'ten ayrı bir kadro tasarladığını sanmıyorum. Ancak şu olabilir, gelecek için bir sistem tasarlamıştır ve bunda da Alex'e yer olmayabilir. Fakat bu herkesin dillendirdiği gibi 4-3-3 yüzünden değil bence. Aykut Kocaman hızlı oynamak istiyor ve Alex aheste oynuyor vs. Ama bence en önemli etken, hiç kuşkusuz Alex'in yaşı. Alex'in maalesef kendine göre doğruları ve gerçekleri var ve burada Fenerbahçe ve Kocaman'ın çıkarları ile Alex'in çıkarları çatışıyor. Sanılanın aksine Aykut Hoca bu çıkarların uyumunu iki sene boyunca sağladı. Teknik-taktik analizlerden ayrı olarak, teker bir yerde patlayacaktı ve menajer Kocaman bir yerde bu sorumluluğu alacaktı. Dananın kuyruğu bu sene koptu.
İster beğenin ister beğenmeyin, Aziz Yıldırım'ın bir yönetim tarzı var ve kulübü şekillendirirken takımın başına getirdiği isim kim olursa olsun geri planda kalmayı beceremiyor. Bu yüzden bu takımın Aziz Yıldırım'ın başkanlığa seçildiği 1998'den bu yana 2008'deki başarı hariç, bireysel ve kurumsal olarak sportif anlamda tek bir adım dahi ileriye gidememesinin yegâne sorumlusudur. Tabiki yönetimiyle birlikte. Her sezon sonu anlatılan "Yeni transferler kampa yetişecek" masallarını bizlere fısıldayanlar, her sene yapılması gereken transferleri iş işten geçtikten sonra yapanlar, takımı sportif anlamda özkaynaklar dahil olmak üzere sürekli işleyen bir sisteme bir türlü geçiremeyenler onlar. Burada Kocaman'dan masaya yumruğunu vurup biraz daha ön plana çıkmaması da bir hata sayılabilir, bundan onu beklemek yanlış olmaz ancak dediğimiz gibi takımın teknik-taktik yapılanmasında payı olan tek kişi maalesef o değil. Bu takım, Aziz Yıldırım'ın eseridir. Bugünkü sorunu ortaya çıkaran çarpık sistemi Fenerbahçe'ye getiren o'dur. Tabiri caizse Alex'i takımın reisi yapan da, vadesi dolduğu için onunla çalışamayacak Aykut Kocaman'ı takımın başına getiren Aziz Yıldırım'dır.
Kısaca; 3 Temmuz sürecinde desteklediğim Aziz Başkan'ın elbette kötü bir başkan olduğunu söyleyemeyiz. Hatta, belki de vadesi dolanlara teşekkür edip onurlandırarak göndermeye vesile olacak. Bu süreç dahilinde Fenerbahçe taraftarının ihtiyacı olan tek şey; sabır. Her türlü karmaşıklığa rağmen Fenerbahçe'nin elinde iyi bir kadro var ve bu takımın geleneği her zaman kazanmaktır. Özellikle kaos ve hüsranlardan sonra.
[1] http://www.fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=20054
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder