Powered By Blogger

3 Eyl 2012

Beti Zurekin Athletic Club de Bilbao


Zazpiak Bat. Kafkas dilleri ile akraba olan Bask dili Euskara'da "Yedi'den Bir doğsun" anlamına gelen, 4 İspanyol (Bizkaia, Gipuzkoa, Navarra, Araba-Alava) ve 3 Fransız (Lapurdi, Nafarroa-Beherrea, Zuberoa) Bask eyaletinin[1] birleşerek Bask Ülkesi'ni kurmasını öğütleyen, ETA'nın sloganı olmasına karşın Athletic'in spor dünyasındaki kaşesini kavrayabilmek adına önemli bir cümle. Politik açıdan nötr bir tavır takınsam dahi kırmızı zemin üzerine enden yeşil çapraz ve beyaz düz çizgili bayrak üzerinde bir futbol tribününde görünce bu cümleyi sporun gücünü ve temsil ettiklerini daha iyi anladım diyebilirim. Üstelik karşı tribünlerde de karşıt görüşe sahip olması kuvvetle muhtemel bir çok İspanyol insan varken tek bir taşkınlık dahi çıkmıyor. İnsanın düşünce özgürlüğüne saygı gösterilen ve bulunulan yerin bir "spor" platformu olduğuna dair gerçekliğin unutulmadığı ortam oluşturulmuş. İstenilen tablo tabii olarak ama bunlardan daha sonra bahsederiz. Bütün bunların gerçekleştiren, bize bunları söyleme ihtiyacı doğuran tek bir mimar var; yıllardır köklerine bağlı kalmayı tercih eden futbol kulübü Athletic Club de Bilbao. Bugün onların geçmişleri ve bugünleri hakkında bilgiler vererek spora kattıkları değeri ve kazandıkları başarıları anlatmak özetlemek istedim.



Kulüp 1898 yılında kurulmuş, lakapları Aslanlar anlamına gelen Los Leones. 1928'den beri de La Liga'da mücadele eden Bask temsilcisi aynı zamanda Barcelona ve Real Madrid ile beraber lig tarihinde küme düşmemiş 3 ekip arasında, zaten bu kulüpler İspanya'nın tartışmasız en büyük üçlüsü. Bu durum İspanya'daki özerk bölgeler arasında da ilginç bir rekabet doğuruyor; Ülkenin merkezindeki Kastilya'nın merkezinden Real Madrid, kuzeydoğudaki sınır Katalonya'dan Barcelona ve hemen yanında bulunan Bask Ülkesi'nden Athletic onur mücadelesi veriyorlar. Batıdaki Extremadura bölgesinden henüz bir başarı yok, kuzeybatıda kalan Galiçya'dan gelen Deportiva La Coruna saltanatı da Bask Ülkesi'nin bir diğer gururu Real Sociedad ile birlikte sona erdi. Ancak tam doğudaki Valenciana'dan Valencia ve güneydeki Endülüs bölgesinden Sevilla ile Malaga tahtları sallamaya aday rakipler arasında yer alıyorlar. 


Athletic'in 8 La Liga ve 24 İspanya Kupası şampiyonluğu var. Aslanlar 3 kez Copa Del Rey finali oynayıp 1 kez mutlu sona ulaşabilmiş. 24 İspanya Kupası kazanan kulüp nasıl 3 tane Kral Kupası finali oynamış sorusuna yanıt kupanın 1982 yılından bu yana organize ediliyor olması. Maçlarını 1913 yılında inşa edilen San Mames Stadı'nda oynuyorlar ve bu stadyum şu an La Liga'da maç yapılan en eski "mabet". Tarihlerindeki en büyük galibiyet ile mağlubiyet Barcelona karşısında yaşanmış. San Mames'te oynanan maç 12-1 ile Athletic lehine biterken Camp Nou'daki maç ise 7-0 ile aleyhlerine sonuçlanmış. Takım kendisini "Bask Ülkesi Milli Takımı" olarak değerlendirdiğinden 110 yıl boyunca forma önüne reklam almamayı başarmış ancak 2008 yılında endüstriyel futbolun kurbanı olarak bu geleneğe son vermiş. Bask kökenli bir petrol firması olan Petronor ile anlaşmaları var. Kulübün en bilinen özelliği ise Bask Ülkesi kökenli olmayan oyuncuları kadrosunda barındırmaması, geçmişten bugüne özellikle safkan olarak nitelendirilebilecek bir köken araması.
Bu durumda benim bildiğim ve başka kaynaklarda da denk gelmediğim 3 adet istisna var;


Bunlardan ilki Bixente Lizarazu. Fransa Milli Takımı ile 97 maça çıkıp 2 gol atan efsane sol bek 1996-1997 sezonunda Athletic forması ile 16 maça çıkmış. Fransa doğumlu olması nedeniyle hakkında fazla spekülasyon yaratılması ve Bayern Münih fırsatıyla takımdan ayrılmış. Halbuki Lizarazu Fransa'nın Bask Bölgesi olan "Pays Basque" sınırlarındaki, Real Sociedad'ın şehri San Sebastian ile komşu Saint-Jean-de-Luz doğumlu.

Bu durumu o zamanlar çok sert karşılayan Euskaldunaklar, futboldaki toplam kalitenin tırmanışına şahit oldukça daha ılımlı hale geldiler tahminimce. Çünkü istisna olarak yer alan oyunculardan ikincisi Bask kökeni anne ve babasından gelen Fernando Amorebieta. Şu an takımın değişmeyen stoperi olarak görev yapan oyuncu Cantaura-Venezuela doğumlu ve Venezuela Ulusal Takımı'nın formasını terletiyor.


Son istisna ise genç Jonas Ramalho'ya ait. Bask Ülkesi'nin Bilbao'yu da kapsayan Biskay ilinde doğan futbolcunun annesi Bask kökenli fakat babası bir Angolalı. İspanya'da milli takımın alt kategorilerinde de forma giymekte olan Ramalho, Athletic forması giyen ilk siyahi oyuncu olma özelliğini de taşıyor.



2011-2012 UEFA Avrupa Ligi sezonunda da imkansızı başardı Athletic ve herkesin aklına 2000 yılındaki Galatasaray'ı getirdiler. O dönemdeki Galatasaray ile de kadro anlamında benzerlikler taşıyorlar. 1999-2000 yılındaki Galatasaray üzerinden bugünkü Athletic kadrosunu değerlendirmek gerekirse;


Kalede Taffarel ile kıyaslanamayacak Gorka Iraizoz var ancak savunma sağındaki tarihlerinin önemli oyuncularından Andoni Iraola, joker Andres Capone ile kıyaslanabilir. Jon Aurtenexte genellikle savunmanın solunda oynayan ama merkezde de oynayabilen genç bir oyuncu. Hakan Ünsal ve Ergün Penbe'nin kapasitesine yetişmesi muhtemel. Stoperler Mikel San Jose ile Fernando Amorebieta ise kaliteli ancak Popescu ve Bülent Korkmaz'ın düzeyine gelebilecekleri meçhul.






Orta sahada Javi Martinez kanaatimce Suat Kaya'dan gömleklerce üstün bir oyuncu ki Bayern Münih'e 40 Milyon Euro'luk Almanya'da rekor olan bir bedel ile transfer olması bunun en büyük ispatı. Athletic'in en büyük şansı bu sezon Martinez'in yerine oynayabilecek Ander Iturraspe ve Carlos Gurpegi gibi oyuncuları olması. Markel Susaeta kesinlikle Ümit Davala olabilecek yeteneklere sahip. Iker Muniain çok büyük bir dünya yıldızı potansiyeli taşıyor ve Okan Buruk ile rahatlıkla karşılaştırılabilir.


Oscar De Marcos gerçekten çok yetenekli fakat Gheorghe Hagi yeryüzündeki hiçbir futbolcuyla kıyaslanmamalı. Ibai Gomez ile Gaizka Toquero değişerek sisteme göre oynayan isimler ve Ibai Gomez Arif Erdem olabilir yaşı nedeniyle. Fernando Llorente ile Hakan Şükür sona kalan iki oyuncu ve yorum yapılabilmesi zor çünkü birbirlerine çok benziyorlar. Hakan Şükür dünyanın gördüğü ender santrforlardan, özelliklerini anlatmaya gerek yok. Fernando Llorente ise kafa üstünlüğü ve ayaklarına hakimiyeti üst düzey oyuncu ve bir santrforun yıldızlaşma sürecine başlaması adına ideal yaş olan 26'sında. Gelişimini takip etmek gerçek heyecan verici olacak.





Avrupa Ligi performansı ise gerçek bir inanmışlık öyküsü. F grubunda Salzburg, Paris Saint-Germain ve Slovan Bratislava ile eşleşip 13 puanla grubu lider bitirdiler. 2.turda Lokomotiv Moskova'yı toplamda 2-2 ile deplasman golü kuralı sonucu elemeyi başardılar ve son 16'da da Şampiyonlar Ligi'nden sürpriz bir şekilde elenen Manchester United'ı toplamda 5-3 ile geçtiler. Çeyrek finalde Schalke 04'ü toplamda 6-4 ile saf dışı bıraktılar ki ManU ve Schalke 04 karşısındaki performansları tüm dünyada yankı uyandırdı. Son 16'da Manchester City'i eleyen Sporting Lizbon'u yarı finalde 4-3 yenerek finale yükseldiler. 


Ne olduysa finalde oldu, kendi liginde 10. olmasına rağmen Avrupa Ligi'nde bütün sezonu harika geçiren o takım finalde nedense ortalıkta gözükmedi. Bükreş'teki Stadionul National Atletico Madrid'in 3-0 ile sonuçlanan zaferine tanıklık etti. Finalden aklımda kalan tek görüntü gözyaşlarını tutamayan Athletic oyuncuları, özellikle Iker Muniain idi.



Yıllarca yakaladığı jenerasyonlarla bizleri heyecanlandırıp, bugünlerde de endüstriyel futbola inatla kafa tutmaya çalışan bir ekip Athletic Club de Bilbao. Kısmen kendilerinin zorlaştırdığı şartlar altında hem dünya piyasasını besliyor, hem karakterleri gereği korkusuz atak futbolu oynuyor hem de ciddi başarılara yaklaşıyorlar. Bu takım uzak veya yakın geçmişte yaptıkları, özellikle de geçen sezon kimsenin beklemediği o serüven ve performans ile bugünlerde "Futbolu neden seviyoruz?" sorusunun yanıtını vermekte zorlananlar için bir liman niteliği taşırken, gelenekleri ile de "Futbol asla sadece futbol değildir" mottosunun ispatını hepimize sunuyor. Biz de başlıkta Baskça yazan sloganı ısrarla tekrarlıyoruz;


"Her zaman yanındayız Athletic!" 


Hiç yorum yok: