Powered By Blogger

30 Haz 2013

Türk Futbol Zihniyeti ve 2013/2014 Galatasaray Modeli

Bir süredir genel yapılarından kurtulmaya çalışarak başarı hedefleyen başarısız kulüplerin atılımlarını izliyorum hem yurt dışında hem yurt içinde. Türkiye'de bir türlü tutmamış genel menajerlik sistemini hayata geçirmeye çalışan Beşiktaş ile paranın gücünü kullanmaya çalışarak ilerlemeyi hedefleyen Monaco en çok ilgimi çekenler. İşletme okuyan biri olarak büyük çaptaki camiaların/işletmelerin birdenbire girdiği köklü değişikliklerin çok ters etkiler yarattığını söyleyebilirim. Monaco'nun geleceğini bu bağlamda Manchester City'nin boşa kürek çektiği ilk birkaç sezon gibi görsem dahi liglerindeki kalitesizlik onlara avantaj sağlıyor. Beşiktaş ise bundan biraz daha ayrı. Yaptıkları büyük bir değişiklik değil ve tutarsa Türkiye'de çağdaş futbol organizasyonları anlamında en kaliteli adım olabilir. Bunun sırrı ise kesinlikle sabır ve devamlılık.



Yukarıdaki örnekleri doğru sistem açısından başarı kıstasına odaklayabilmemiz mümkün. Toplumumuzda potansiyelli, eksiksiz ya da inanılan oluşumlara olan bağlılığınız gelenekçilik olarak nitelendiriliyor. Süreklilik, etkililik, etkinlik kavramlarını pek gündemine alan yok. Futbolda da bunu uygularsanız eğer "adam seçiyor, kendi adamları var" şeklinde nitelendirilmeniz mümkün. Aykut Kocaman'ın Selçuk Şahin ısrarı, Fatih Terim'in Hakan Balta'yı kadroda tutması hep bu şekilde açıklandı. Halbuki Selçuk Şahin düzeyinde uluslararası tecrübesi olan ve kulübü tanıyan bir yerli orta saha bulamayacağınız gibi, Hakan Balta gibi defansif orta sahadan önce stopere, sonra sırf sol ayaklı olduğu için sol beke devşirilmiş ve uluslararası arenada da beklenenden fazla randıman alınmış bir yerli sol beki asla bulamazsınız. İşte bunu aşamayan Türk toplumunun sürpriz başarılar dışında kendini gerçekleştiremeyeceğini düşünüyor olmam da bu vaziyet doğrultusunda pek yanlış değil.

Türk futbolunun bu aşamadaki en büyük gündemi ve sınavı yabancı sınırlaması. Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın aldığı cezalar tüm yapılanmayı etkilemiş olsa da Avrupa Birliği pasaportu taşıyan futbolcuların yerli düzeyinde oynamasını istemek bence devrim niteliği taşıyor. Biraz önce Selçuk Şahin'e ve Hakan Balta'ya değindiğimiz noktada kullandığım sıfatların en önemlisi "yerli" olmaları. Ama yabancı sınırlaması bahsedilen şekilde revize edilirse bağımlılıkları ortadan kaldıracak ve sizi başarıya götürecektir. Avrupa ile boy ölçüşecek bir organizasyon ve takımlar yaratacağız iddiasında bulunarak bu tarz sınırlamalar getirmek akıl alır çelişkiler değil bana göre. Yabancı sınırlamasını altyapısal sorunu çözmek olarak algılayan insanlara da dışarıdaki bir çok örneği vermekten her insan gibi sıkıldım. A2 ligi diye bir şey var, PAF ligi var ancak orada ne oluyor kimse bilmiyor. Bu liglere gerekli önem gösterildiğinde, kalitesi arttırıldığında istenilen noktaya kolaylıkla gelinebilir. En başta bahsettiğimiz sabır ve devamlılık hususları burada da unutulmayacak tabi.

Yabancı sınırlaması sınavını verebilecek bir TFF, bütün kulüpleri tarifi zor bir rahatlamaya kavuşturacak. Bu rahatlamayı, başta bahsettiğimiz süreklilik esasını ve Galatasaray'ın önümüzdeki sezon yapılanmasını açıklamak amacıyla bir inceleme yapmak istedim Galatasaray üzerinde. Bunu da kadro yapılanması üzerinden ele alırsak en doğru metot olacağını düşünüyorum.

Galatasaray'daki yabancılar; Fernando Muslera, Dany Nounkeu, Aurelien Chedjou, Tomas Ujfalusi, Emmanuel Eboue, Albert Riera, Felipe Melo, Nordin Amrabat, Wesley Sneijder, Johan Elmander, Didier Drogba ve gelirse Jefferson Farfan.

Tam 12 yabancı ediyor Farfan takıma katılırsa. Tomas Ujfalusi'nin zaten oynamayacağını, bahsi geçen Gökhan İnler transferi gerçekleşirse Felipe Melo'nun alınmayacağını düşünelim. Farfan transferiyle Nordin Amrabat'ın, fazla yabancı sayısı nedeniyle de Johan Elmander'in de takımdan ayrılacağını varsayalım. Bu 8 yabancı demek oluyor ki yabancı sınırlaması değiştirilmediğinde gayet ideal bir rakam gibi gözüküyor. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var;

Fernando Muslera, Emmanuel Eboue, Didier Drogba, Aurelien Chedjou, Albert Riera, Wesley Sneijder'i hiçbir şartta bu takımdan kesemezsiniz. Bu 6 yabancıdan yalnızca Albert Riera'yı kesebilirsiniz, o da yerli bir sol bek bulmanız kaydıyla. Bırakın Türkiye'yi, dünya piyasasında dahi sol bek sıkıntısı varken bu da pek zor gözüküyor. Zaten o bölgeye olası alternatifiniz Carlinhos. "Gerekirse Erman Kılıç'tan sol bek yaratırım" açıklamasını şaka olarak aldım ilk duyduğumda, hala öyle alıyorum. Evet yaratılır yaratılmasına ama Avrupa'da başarı hedefliyorsanız o fizik kalitesindeki sol bekle çok zor olur o iş. Eric Abidal ile oynayan Barcelona ve Jordi Alba ile oynayan Barcelona arasındaki fark ortada. Hasan Ali Kaldırım ile giden Fenerbahçe'de, Aykut Kocaman'ın Reto Ziegler transferi de açıklayıcı. Ligde götürür ama 3 kulvarda zor.




Dany'i Chedjou'nun gelişiyle Semih'ten vazgeçemeyeceğiniz için kestiğinizi varsayarsak kalan 1 kişilik "kesik kontenjanı" Jefferson Farfan'a kalıyor. Belirtmek gerekirse; Dany'i kesmek bile bir yerde hata olarak gösterilebilir. Pozisyon bilgisi anlamında ciddi eksikleri olduğunu düşünsem dahi, Dany geçen sene hiç fena sayılmayacak bir performans ortaya koydu. Üzerinde durulursa formayı taşıyabilmek açısından tecrübe edinerek ilerleyebileceğini düşünüyorum ancak Chedjou'nun gelişiyle kesinlikle kulübeye gönderilecektir.

Sneijder, Drogba ve Burak Yılmaz gibi oyuncuların olduğu takımda 4-3-1-2 formasyonundan başka hiçbir şey oynatamazsınız kanaatindeyim. Orta 3'lünün kanatları olmaz. olacaksa da açık oyuncusu özellikleri taşıyan orta alan oyuncuları olur. Hamit Altıntop gibi. Hamit'i bu kadar değerli kılan bu olacaktır bu sene içinde bence. Fakat orta alan merkezinde Selçuk İnan'ı kesemeyeceğiniz gibi, esasen 3'lü merkezine Melo veya İnler gibi bir isim koymak zorundasınız. Savunma yapacak, savaşacak, rakibi bozacak ve bir o kadar ayaklarına hakim, gerektiğinde hücuma desteğini verecek bir orta saha oyuncusu. Sınırlama nedeniyle bunun da tanımı: Gökhan İnler.




Jefferson Farfan da takıma katılırsa oynatabileceğiniz formasyon 4-2-3-1 olacak. Mourinho'nun 2010'da muazzam bir başarı yakalayan Inter'e oynattığı düzendeki 4-2-3-1. Bu formasyonda da bir takım mecburiyetler söz konusu olacak. İleride Didier Drogba varken Burak Yılmaz'ı tek santrfor oynatamazsınız. Burak Yılmaz'ı 3'lünün sağına çekeceksiniz ki bu da bir boyutta çılgınlık olur. Bunun yapıldığını farz edersek, 3'lünün ortası Sneijder, solu Farfan olur çünkü sol açıkta Burak'ı oynatamazsınız. Bu yapılanmada da savaşan oyuncu ihtiyacı var. Mourinho bunu o kadroda Javier Zanetti'yi oynatarak karşılamıştı. Üsteik elinde Sneijder olduğundan ona güvenerek Selçuk İnan hüviyetindeki bir oyuncuyu tercih etmeyip savunma özellikleri ağır basan Esteban Cambiasso'yu da oynatmıştı. Siz hem Selçuk'u kesemeyerek savunma önceliğini arka plana atacaksınız, hem Hamit'e yer bırakmayacaksınız, hem de 4'lüyü değiştiremeyip 2'li de Melo'ya yer bulamayacaksınız. Çözüm: yine Gökhan İnler.


Geçen gün Cem ile tartıştığımız bir sistemi de oynarsa başarılı olabilir bence Galatasaray kadrosu: Walter Mazzarri'nin 3-6-1 formasyonu. 3'lü Dany-Semih-Chedjou şeklinde kurulur, 6'nın ön alan oyuncuları Sneijder ve Burak olarak yerleştirilir ancak Burak ceza sahasına daha yakın serbest olarak oynatılabilir. Aslında eski Drogba orayı daha iyi oynar Türk ligi şartlarında fakat yaş hasebiyle imkansız. Sağda Eboue, solda Riera oynatılır. Kalede de Muslera olacağından kalan 2'lide Selçuk İnan'ın yanına hem Melo'ya yer kalmıyor hem de en zayıf halka Riera'nın kenarda oturması gerekiyor. Farfan'a yer yok. Çözüm: Gökhan İnler ve eski formunda olması dilenecek bir Hakan Balta. Neden Hakan Balta diye sorarsanız da; Erman Kılıç da olur ancak Balta etrafı kalabalık iken yorulmayacak ve Eboue hücum yapan bek iken Hakan Balta savunma yapan bek olacak. Bunu tercih etmek daha mantıklı geliyor.



Birkaç ihtimal üzerinde durdum ancak şunlar apaçık ortada; elinizde Didier Drogba ve Burak Yılmaz varken ne olursa olsun çift santrforlu sistem oynayacaksınız. Sneijder varken de faydalanacaksınız. Dünyanın en iyi 5 orta sahasından biri belkide. Kaleciniz Muslera iken başka bir şey düşünmeye hakkınız yok. Eboue de takımın çok önemli bir parçası. Kalan 2 yabancı hakkını ne şekilde kullanacağınız ise size kalmış lakin formasyonlar göz önünde bulundurulduğunda durum ortada.






Galatasaray'ın Farfan'a ihtiyacı yok. Alınırsa Farfan'ı ve benzeri oyuncularını yedek bırakmak lüksü de yok. Fatih Terim'in görüp bizim göremediğimiz onlarca şey vardır eminim ama Galatasaray istikrarı yakalama açısından en önemli senesine girerken radikal değişikliklere gitmek gibi bir lüksü hiç yok. Galatasaray Erman Kılıç'tan sol bek yaratarak, Farfan ile sistem değiştirerek yeni nesil Türk kızı gibi olursa, bizi bol hastalıklı bir sezon bekliyor demektir. Takım içi dengeler zaten Drogba ve özellikle Sneijder ile yeterince değişmişken, Ünal Aysal'a bu işin "Show Business" kavramından uzak olduğunu ya da kendisinin uzakta durması gerektiğini birinin hatırlatması gerek. Umarım Farfan transferi başlı başına dedikodudur ve öyle kalır.

Ve bunların tek çözümü yabancı sınırlamasının bahsedilen şekilde değiştirilmesidir. Bu yalnızca Galatasaray'a değil Fenerbahçe'ye de, Beşiktaş'a da muazzam bir söz hakkı ve gelişim süreci bahşedecektir. Fenerbahçe yaptığı transferlerle kadrosunu ciddi ölçüde güçlendirmişken, Beşiktaş Slaven Bilic gibi bir teknik direktörü ve Önder Özen'i belirli yetkilerle göreve getirerek çok güzel bir yapılanmaya giderken önlerini kesmek demektir 6+0+4 sistemi.

Tek dileğim sınırlama değişmezse eğer, Galatasaray'ın doğru adımlar atması. Yazının ana planı da doğrusunu söylemek gerekirse bu. Bana göre bunlar gerçekleşmezse, Galatasaray da "gereksiz işler" olarak tanımladığım transferlerin ve değişimlerin peşinde koşarsa, şampiyonluk için en büyük aday Beşiktaş'tır.


                                 














Hiç yorum yok: