Powered By Blogger

2 Oca 2010

Türkiye'den Bir "Ribery" Geçti...


Uzun dönemlerce futbolcularının devşirme olmasından dert yakınılan bir ülke oldu Fransa. Yakın geçmişteki en büyük örnek "Zinedine Zidane" efsanesidir ki bu adam bir çok ülkenin başına bela olmuştur "Horozlar"ın forması üstündeyken. Bunun dışında Mali asıllı Jean Tigana, Gana asıllı Marcel Desailly, Senegal asıllı Patrick Vieira, Cezayir asıllı Samir Ben Said Nasri gibi futbolcular akla gelen ilk örnekler. Ve devşirme oyuncuların çokluğu sayesinde Fransa bundan 10-12 yıl önce altın çağını yaşayarak ev sahipliği yaptıkları '98 Dünya Kupası ile Belçika - Hollanda ortaklığında yapılan Euro 2000'i kazandılar.




Bizim bu yazıdaki konuğumuz ise devşirme olmamasına rağmen yine de Fransa'nın gerçek kültüründen ayrık bir futbolcu olmayı seçen Franck Ribéry.




Tam adı "Franck Hamit Bilal Ribéry" ve 07 Nisan 1983 tarihinde Fransa'da Boulougne-Sur-Mer'de dünyaya gelir. Fransız Müslümanlarından. Çok iyi bir rap müzik dinleyicisi ki bunu 2 sene önce hiçbir maddi çıkar sağlamadan oynadığı "Magic System" adlı Fransız rap müzik grubunun klibinden anlayabilirsiniz. Evli ve 2 çocuk babası. Karısı da onun gibi Müslüman ve Fas'lı. Ancak bu güzel ayrıntıların aksine bir hayatı olmuş Franck Ribery'nin. Bir yerden başlamak gerekirse;

Doğduğu tarihten tam 2 sene sonra ise geçirdiği trafik kazasıyla ömrü boyunca taşıyacağı yara izlerini edinir. Babasının kullandığı arabanın arka camından fırlayarak son anda ölümden kurtulur. İşte bu mucizevi kurtuluş, o'nun hayatındaki maceraların ve zorlukların habercisidir.




Futbolla sanılanın aksine 13 yaşında Lille OSC altyapısında tanışmamış, mahalli bir takım olan Conti Boulogne kulübünde başlar. '96 yılına kadar oynadığı takımda istatistikleri muamma. Ancak oynadığı oyuna olan sevgisi bu yıldan sonra onu evine en yakın kulüp olan Lille OSC'e iter. Fakat burda da işler yolunda gitmez. Zaten çok konuşmayı sevmeyen bir çocuk olarak büyüdüğünden dolayı, saha dışındaki sosyalleşmeden hoşnut kalmayarak 1999 yılında US Boulogne takımının altyapısına geçer. Doğduğu yerin takımında oynamaya başladıktan 2 sene sonra profesyonel kariyerine ilk adımları atar.

Gerçek futbolculuk yaşantısının ilk sezonunu US Boulogne ile 24 maç 5 gol istatistiklerini tutturarak geçirir fakat peşinden ayrılmayacak olan şanssızlıklar ve talihsizlikler ilk senesinde yakasını hiç bırakmaz. Bunların sonucunda 2002-2003 sezonu için Olympique Ales ile anlaşır. Ales formasıyla 18 maçta 1 gol atan Franck, uzun süre kulüp için parasız oynayarak ev kirasını bile ödeyemeyecek konuma gelince futbolu bırakarak babasının yanına, Boulogne-Sur-Mer'e döner.




Futbolsuz geçen dönemlerinde, seyrek bir şekilde yüzüne gülen şans kendini göstermiştir ve onu uzun süredir takip eden Stade Brestois kulübünden teklif gelir. Hiç düşünmeden teklifi kabul eden Ribery, 2003-2004 sezonunda Brest formasıyla 35 maça çıkar ve 3 gol atar. Fakat bu istatistiklerin ötesinde bir şey olur ve o sezonu "asist kralı" olarak tamamlar. Sonunda işler yolunda gitmeye başlamıştır.

"Asist Kralı Franck Ribery" peşine düşülmeye değer bir futbolcu olarak anılmaktadır artık. 03-04 sezonu nihayetinde Strasbourg, Nantes, Lens, Ajax gibi üstün takımlardan teklifler yağmaya başlar. Ancak kolları sıvayarak işe çok daha öncelerinden girişip, o zamanki teknik direktörleri Jean Fernandez'in üstün çabalarıyla bu "Ribery Kapışması"'nın galibi FC Metz olur. Ligue 1 Professional ile ilk tanışıklığında, FC Metz forması altında ilk 4 maçta 1 gol ve 4 asist yapan Franck Ribery'nin adı artık ülkenin yüksek tirajlı gazetelerinin manşetlerindedir.




FC Metz'in ligin üst sıralarına oynadığı bir sezonun nihayetinde Franck'ın istatistik hanesinde 20 maç 2 gol vardır. İşte bundan sonra spekülasyonlar içindeki dönem başlar.

Haim Fresco'nun çabaları sonucunda Franck Ribery'nin Avrupa macerası 2005-2006 sezonunda Galatasaray'la başlar ve 100.yıl kadrosunun futbolcularından biri olarak adını Galatasaray tarihine yazdırır. İlk maçlarda fırtınalar estiren Franck Ribery, taraftarın kısa sürede beğenisini toplar. Türkiye Kupası'nda Fenerbahçe'yi 5-1 deviren Galatasaray ilk 11'inin başarılı oyuncularından biri olup 1 gole de imzasını atınca taraftarların sevgilisi haline gelir. 2005'i Galatasaray'da geçirir ve 14 maçta 1 gole ulaşır.




Bilal, parasını alamadığı gerekçesiyle sözleşme üzerinde cambazlık yaparak Galatasaray'dan ayrılır ve sezonun sonunu göremez. Onunla ilgilenen Olympique Marseille tarafından bedelsiz bir şekilde kadroya katılarak profesyonel futbolculuk kariyerinin istikrarlı dönemlerinden ilkine imza atacaktır. Kağıt üzerinde 2005-2006 ve 2006-2007 sezonlarını Marseille formasıyla geçirir. Halbuki 2006 ve 2007 senelerinde bu formayı ıslatmıştır. İşte hayallerini süsleyen milli takım formasıyla bu dönemde tanışır.




Zinedine Zidane. Franck Ribery için inanılmaz bir anlamı olan bu isim ile aynı sahada, aynı formayla mücadele ettikten sonra TV5 Monde adlı Fransız kanalına verdiği röportajda mutluluk gözyaşlarını tutamamıştır. Düşleri teker teker gerçekleşmeye başlayan Ribery'nin önünde güzel günler vardır.




2007 yılında Marseille formasından ayrılırken 60 maçta 11 gole ulaşarak kendi istatistiklerini yerle bir eder. Bir çok Avrupa kulübünü peşine takan Ribery, FC Bayern München ile anlaşır. Bayern bu transfere 26 Milyon Euro yatırır. İşte bu dönemden sonra bir yıldız olur ve 2007 sezonundan bu yana gerçek bir dünya yıldızı gibi futbol oynamaktadır. Ayrıca Bayern München ile şu ana kadar 73 maça çıkmış ve 30 gole imza atmıştır.

Türkiye'den geçen yıldızlardan biridir Franck Ribery. Bugüne kadar dünya yıldızı kapsamında Cevat Prekazi, Tony Schumacher, Milan Baros, Ariel Ortega, Kenneth Anderson, Gheorghe Hagi, Gonçalves Ailton, Gheorghe Popescu, John Carew, Nicolas Anelka, Claudio Taffarel, Harry Kewell gibi futbolcuları kendi takımlarımızın formalarını terletirken izledik ki kimilerini bizden biri haline getirdik. Bunların arasındaki en spektaküler futbolcular arasında yer almayı hakeden ancak bir türlü bizden biri olmayı beceremeyen bir Franck Ribery'imizde vardı bir zamanlar. Oysa ki şartlar çok elverişliydi bu duruma ancak imkanlar önümüzü tıkadı.




Son zamanlarda Fenerbahçeliler başta olmak üzere hepimizin ağzında tek bir söz var; "Türkiye'den bir Roberto Carlos geçti."

Unutmayın; Türkiye'den kötü bile hatırlansa çağdaş futbolun gerçek yıldızlarından biri olan bir Franck Ribery de geçti.

Hiç yorum yok: